11 Kasım 2019 Pazartesi

Amasra'da Ne Yenir?

Amasra’ya geldiyseniz eğer yemeden dönmemeniz gereken en temel yemek tabiki balıktır ancak bununla birlikte yemeden dönerseniz pişman olursunuz denilebilecek birçok alternatif mevcuttur.
Peki Amasra’ya gelince ne yenir, ne içilir ?
-16 farklı malzemeden yapılan Amasra pidesi için beğenme garantisi verebiliyoruz. Pidenin yanında bakır tas içinde sunulan ayran ve Amasra salatası, pidenin lezzetine lezzet katmak için kaçırılmaz bir menü olabilir.
-Amasra denilince tabiki aklam ilk gelen alternatif balık oluyor. Belirtmek isteriz ki Amasra ile balık ayrılmaz ikilidir ki Amasra’da pişiren balık hem göze hem damak tadına hitap eder ve tam anlamıyla bir tasarım ürünü edasıyla tasarlanıp menüde yerini alır. Eğer Amasra’ya geldiyseniz balık yemeden kesinlikle ayrılmamanızı tavsiye ediyoruz.
..:: AMASRADA HANGİ AY HANGİ BALIK - AYLIK BALIK TAKVİMİ ::..
Hamsi :   Kasım, Aralık, Ocak.
 Çinekop :   Eylül, Ekim, Kasım.
 Mezgit :   Tüm Mevsimlerde yenebilir.
 İstavrit :   Ağustos, Eylül, Ekim.
 Barbunya (Tekir) :   Eylül, Ekim, Kasım, Aralık, Ocak, Şubat, Mart, Nisan.
 Palamut :   Eylül, Ekim, Kasım.
İskorpit (Çarpan) :   Tüm Mevsimlerde Yenebilir.
Kalkan :   Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs (15)
 Lüfer :   Eylül, Ekim, Kasım.

-Amasra denilince akla gelen ikinci bir simge içinde 20’den fazla yerel malzemenin bulunduğu, ustalıkla dizayn edilmiş ve özel hazırlanmış sos ile servise sunulan salata oluyor. İçinde kullanılan malzemeleri sıralayacak olursak; salatalık, domates, havuç, kuru - yeşil soğan, marul, kırmızı lahana, yeşili biber, piyaz, maydanoz, çükündür, roka, tere, brokoli, semizotu, dereotu, nane, beyaz turp, haşlanmış ya da tze mısır, karışık turşu ( lahana + kırmızı pancar kökü ) , limon / elma sirkesi, tuz, zeytinyağı başlıca malzemeler arasında yer alır.
Amasra salatasının mükemmel kategorisine girmesinin ilk nedeni olarak lezzeti, 2.neden olarak ise malzemelerin kullanım sırası ile ölçüsü ve biçimlerini söylemek çokk yanlış olmaz. Malzemelerin düzenli şekilde alta saklanarak havuca ve turpa ilginç desenler verilmesi göze hitap etmesinin en önemli nedeni olarak görülebilir.

18 Ağustos 2019 Pazar

Antalya'da Gezilecek Yerler

Türkiye’nin en büyük 10 ilinden birisi olarak kabul edilen ve turizm potansiyeli nedeniyle yaz aylarında, yerli yabancı turist akınına uğrayan Antalya, M.Ö. 2. Yüzyıl içerisinde, Bergama Kralı’nın “Bana bir yeryüzü cenneti bulun” şeklindeki isteği üzerine kurulmuş bir şehirdir. Ülkenin en çok göç alan şehirlerinden birisi olarak kabul edilen ve sahip olduğu tarihsel güzelliklere doğal güzelliklerini de ekleyen şehir, Türk Rivierası olarak adlandırılmakta ve KaşKemerSideBelek, Alanya ve Manavgat gibi birçok turizm beldesine ev sahipliği yapmaktadır. Peki Antalya’ya geldiğinizde nereleri gezebilirsiniz?

Teke Yarımadası : Antalya Körfezi ile Fethiye arasında bulunan yarımada, oldukça geniş bir coğrafyada kurulmuş olmakla birlikte ismini, Anadolu Selçuklu Dönemi içerisinde bölgeye yerleşmiş olan Teke Boyu’ndan almıştır ve antik dönem içerisinde de Likya olarak adlandırılmıştır. Yaz turizminde önemli bir yere sahip olan ve turistlerin yoğun olarak ilgi gösterdiği yarımada, yumuşak bir iklim yapısına ve elverişli tarım arazilerine sahiptir.

Abdal Musa Türbesi : Tam olarak yapıldığı yıl bilinmemekle birlikte Abdal Musa dergahındaki kitabesine göre 13. Yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilen türbe, Antalya’nın Elmalı ilçesine bağlı olan Tekke Köyü’nde bulunmaktadır. 1835, 1910 ve 1968 yılları içerisinde 3 kere onarımdan geçirilmiş olan türbe, geçirdiği onarımlar nedeniyle orjinalliğini kaybetmiş durumdadır.

Altınbeşik Düdeni : Dünyanın en ilginç mağaraları arasında kabul edilen Altınbeşik Düdeni, Antalya’nın İbradı ilçesi içerisinde bulunmaktadır ki geziniz sırasında keşfedeceğiniz yeraltı dünyasının güzellikleri ve mağaranın atmosferinde göze çarpan detaylar, size harikalar dünyasının kapısını açacak güzelliktedir.

Çavuşköy : Adrasan olarak da bilinen ve Kumluca ilçesi sınırları içerisinde bulunan Çavuşköy, denizi ve kumu ile turistlerin, su sporu tutkunlarının ve sualtı fotoğrafçılarının ilgisini çekmesinin yanısıra yemyeşil doğası ile kampçıların da ilgi odağı haline gelmiştir. Sığ bir denize sahip olan koy, yüzmeyi yeni öğrenenler için ve çocuklar için oldukça uygun bir bölge durumundadır.

St. Paul Yolu Antalya ile Isparta arasında bulunan yol, Türkiye’nin en uzun ikinci yol rotası olarak kabul edilmektedir. Coğrafi koşulları nedeniyle oldukça zor bir parkura sahip olan yolun, Likya Yolu’ndan daha sert bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir. Yürüyüşünüz sırasında dağlar, şelaleler, yaylalar, antik kentler ve nehirler ile karşılaşacağınız yolun, Aspendos ve Perge olarak iki farklı başlangıç yolu bulunmaktadır. Su olan bölgelerinin kamp yapma açısından oldukça uygun olmasının yanısıra en çok ilgiyi bahar dönemlerinde görmektedir.

Antalya Atatürk Evi Müzesi : Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk’e tahsis edilen ancak 1984 yılında Kültür Bakanlığı bünyesine verilen ve müze haline getirilerek 1986 yılında ziyarete açılan müze içerisinde, Atatürk'ün Antalya'ya gelişlerinin konu aldığı haber kupürleri, resimleri, Atatürk'le ilgili belgeseller izlemek için ayrılan oda, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren basın paralar sergilenmesinin yanısıra Anıtkabir Komutanlığı'ndan getirtilen Atatürk'ün şahsi eşyalarının sergilendiği bölüm, müzenin en önemli bölümü olarak bilinmektedir.

Hoyran : Papatya cenneti olarak da bilinen Hoyran, kaya mezarlarına ev sahipliği yapmasının yanısıra Kekova Yarımadası, Kızlarsivrisi, Çayağzı sahili gibi birçok renk tonunu bünyesinde barındıran birçok güzellik ile ziyaretçilerini beklemektedir.

Papazkayası Mağarası : Antalya Şehir Kulübü’nün hemen arkasında kalan mağara, 149 metrelik bir uzunluğa sahip olmakla birlikte deniz kıyısında yer almasına rağmen içerisinde su birikintisi bulunmamaktadır. İçerisinde çok fazla sarkıt ve dikit bulunmayan mağara, güney - kuzey doğrultusunda oluşmuştur.

Düdencik Mağarası : Antalya’nın Akseki ilçesi sınırları içerisinde bulunan mağara, Türkiye’nin en derin mağarası olarak kabul edilmektedir. Kızılçam ormanlarının içerisinden geçerek gidilen ve yolun sağ tarafında bulunan dik yamaçlı Manavgat Vadisi’nden 8 km sonraki orman yolunun 500 metre ilerisinde bulunan mağara, 10 metre genişliğe ve 30 metre derinliğe sahiptir. Mağaranın girişinin oldukça zorlu olması nedeniyle ekipman gerektirmektedir.

Gökbük Kanyonu : Çok fazla bilinmemesine rağmen doğa sporları için oldukça uygun bir ortam sağlayan kanyon, Gökbük Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Eğer adrenalin tutkunuysanız, trekking, yamaç paraşütü, kano ve benzeri doğa sporu türlerini seviyorsanız, nesli tükenmekte olan birçok hayvana ev sahipliği yapan ve balık tutma imkanı da bulabileceğiniz kanyon, ilk tercihleriniz birisi olmayı haketmektedir.

Antalya Hayvanat Bahçesi : Antalya’nın Kepez ilçesi sınırları içerisinde bulunan hayvanat bahçesi, 104 farklı türde 1000 tane hayvana ev sahipliği yapmaktadır. Şehir merkezine 1 km mesafede bulunan hayvanat bahçesi, değişik hayvanları görebileceğiniz gibi yeşillikler arasında piknik yapma olanağı sunmaktadır.

Suluin Mağarası : Antalya’nın Finike ilçesi sınırları içerisinde bulunan mağara, içerisinde barındırdığı sarkıtlar, dikitler ve traverten havuzları ile dalışçılar için oldukça cazip bir alternatif oluşturmaktadır.

Güllük Dağı Milli Parkı : Şehir merkezine 31 km mesafede bulunan ve Termessos Antik Kenti'ne deev sahipliği yapan milli park, 6702 hektarlık bir alana sahip olmakla birlikte ziyarete gelenlere oksijeni bol bir ortam sunmaktadır.

Akseki Dipsiz Göl : Akseki ilçesi sınırları içerisinde bulunan göl, 1702 metrelik yüksekliği, 72 metre derinliği ve doğal güzellikleri ile ziyaretçilerini kendisine hayran bırakmaktadır.

Güver Uçurumu : Korkuteli ilçesi sınırları içerisinde bulunan Güver Uçurumu, orman içerisinde yaklaşık 6 km’lik bir yürüyüş yolu ile ulaşılmaktadır ki yol üzerinde size, derin vadiler ve eşsiz bir manzara eşlik eder.

Ariassos Antik Kenti : Bizans ve Roma Dönemi’nden kalma kalıntıları ve üzerinde Zeus ve kambur bir boğanın tasviri olan ve 1. Yüzyıla ait olan paranın bulunduğu antik kent, tarihi değerleri turizm değerleri ile birleştiren antik kent, ziyaretçilerini ağırlamaya devam etmektedir.

Konyaaltı Plajı : Antalya’nın Konyaaltı ilçesi sınırları içerisinde bulunan plaj, soyunma kabinleri, duşları ve tuvaletleri ile bir halk plajı olması ile birlikte yamaç paraşütü için de olanak sağlamaktadır.

Kartallı Mağara : Akseki ilçesinin Kuyucak beldesi yakınlarında bulunan ve beldenin ev sahipliği yaptığı 71 mağaradan birisi olan mağara, Bağırcak Mağarası olarak da bilinmektedir. Defineciler tarafından oldukça tahrip edilen mağaranın girişinde, Roma ve Bizans dönemine ait yazılar bulunmaktadır. Mağaranın kullanıldığı zaman dilimine dair çok net bilgi edinilememiş olmasına rağmen mağaranın girişinde yer alan yazılı taşlar ve resimlerden, insanların mağarayı sığınak amaçlı kullandıkları anlaşılmaktadır. Toplam uzunluğu 91 metre olan mağaranın genişliği 5 ile 9 metre arasında ve yüksekliği 3 ile 8 metre arasında değişkenlik göstermektedir.

Myra Antik Kenti : Demre ilçesi sınırları içerisinde bulunan antik kent, ev sahipliği yaptığı Roma Dönemi Tiyatrosu, Bizans Dönemi Aziz Nichola Kilisesi, kaya mezarları ve Likya dönemine ait yazılı kitabeleri gibi birçok ünlü yapıtla dikkat çekmektedir. Bizans Dönemi içerisinde, hem dini hem de idari açıdan önem arz eden kentin kuruluş zamanının, M.Ö. 5. Yüzyıla kadar uzandığı tahmin edilmektedir.

İskele Camii : Bölgenin simgelerinden birisi olarak kabul edilen camiinin yapım yılı ile ilgili çok net bir bilgi bulunmamakla birlikte çevresinde bulunan Karatay Medresesi ve Salihler Evi’nin tarihleri üzerinden yola çıkılarak caminin , 12. Ya da 13. Yüzyıla ait eserler arasında yer aldığı tahmin edilmektedir.

Suna İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi : Antalya’nın merkezinde bulunan müze içerisinde; kahve ikramı, kına gecesi ve damat tıraşı gibi kültürel değerler cansız mankenlerle anlatılmakta ve Suna-İnan çiftinin özel koleksiyonuna ait kültür ve sanat eserleri sergilemektedir.

Selge Antik Kenti : Antalya’nın en önemli antik kentlerinden birisi olan Selge Antik Kenti’nin en önemli özelliği; antik dönem içerisinde kullanılan su kaynaklarının, günümüzde halen kullanılabilir durumda olmasıdır. Tarihi kalıntıları arasında bilgi alabileceğiniz, keyifli zamanlar geçirebileceğiniz ve su içebileceğiniz pınarları ile antik kenti gezmek için bir günün tamamını ayırmanız gerekmektedir.

Yivli Minare : Antalya’nın simgelerinden birisi olarak kabul edilen ve ilk islamı yapıları arasında ye alan Yivli Minare, Yivli Camii ve külliyesi ile 13. Yüzyılda yapılmış ve Selçuklu Döneminde günümüze kadar gelmeyi başarmış olmakla birlikte Yivli Camii, ilk yapıldığı dönem içerisinde Bizans kilisesi olarak kullanılmıştır.

Küçükdipsiz Mağarası : Yatay bir mağara özelliği taşıyan ve genel olarak kuru bir yapısı olan mağara, 74 metre uzunluktadır ve mağaranın sonlarına doğru sarkıtlar ve dikitler yoğunlaşmaktadır.

Aspendos Antik Kenti : Serik ilçesine 8 km mesafede yer alan antik kent, iki küçük tepe üzerinde konumlanıyor olmakla birlikte kurulduğu dönem içerisinde ticaret ve liman kenti olarak kullanılmıştır. Bir Panfilya şehri olarak bilinen şehirde, , gül ağacından yapılmış süs eşyaları, şarap ve at ticareti yapılmış ve bir dönem, dünyada at yetiştirmekle ün yapmıştır. Günümüzde, antik kentte varolan kalıntılar; tiyatro, hamamlar, su kemerleri, tapınaklar, stadyum, nekropoller, agora, eksedra, bazilika toplantı yapısı ve nymphaeum bulunmaktadır.

Termessos Antik Tiyatro : Antalya’nın 30 km kuzeyinde ve Güllük Dağı’nın tepesinde bulunan antik tiyatro, Roma tiyatrolarının en sağlam ve en güzel örneklerinden birisi olarak kabul edilmekle birlikte yaklaşık 4000-5000 kişilik bir seyirci kapasitesine sahiptir.

Karain Mağarası : Ortalama 450 metre deniz yükseltisine sahip olan mağara, Antalya’ya 27 km mesafede bulunan Yağca Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Türkiye’nin en büyük doğal göllerinden birisi olarak kabul edilen Karain Mağarası içerisinde yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen bulgular, Antalya Müzesi ve Karain Müzesi içerisinde sergilenmektedir.

Antalya Soba Müzesi : Türkiye’nin ilk ve tek Soba Müzesi’nde, sobanın tarihsel değişim süreci anlatılmakla birlikte müze binasının bir soba şeklini anımsatması ile de ilgi çekmektedir. Müze içerisinde sergilenen eserler ise; çini soba, şömine, gaz sobası, teneke soba ve döküm soba şeklinde sıralanabilir.

Magydos Antik Kenti : M.Ö.4. yüzyıl içerisinde kurulmuş olan ve Antalya şehir merkezine 8 km mesafede bulunan antik kent, plaj ile askeri bölgenin arasında yer almakla birlikte yapay liman, hamam ve su kemeri, sergilenen kalıntılar arasında yer almaktadır.

Kesik Minareli Camii Antalya’nın simgeleri arasında kabul edilen caminin tarihi çok eski zamanlara dayanmaktadır. İlk yapıldığı dönemlerde kilise olarak inşa edilen ancak sonraki zamanlarda 2.Beyazıtın oğlu Sultan Korkut tarafından camiye çevrilen dini yapı, 1974 yılında restore edilmiştir ancak günümüzde ibadete açık değildir.

Karaalioğlu Parkı : 7000 metre2’lik bir alana yayılmış olan ve içerisinde 120 farklı bitki çeşidine ev sahipliği yapan park, Antalya’nın en eski parklarından birisidir. Kuş sesleri arasında dinlenebileceğiniz bir alan olan park içerisinde, çocuk bahçesi, çocuk eğitim alanı, çay bahçeleri ve WC’nin yanısıra çay bahçeleri ve piknik alanları da bulunmaktadır.

Saklıkent Kayak Merkezi : Ekvatora en yakın kayak merkezlerinden birisi olması ve yaz turizmi açısından önemli olan şehirlerden birinde bulunması nedeniyle ayrıca önem arz eden Saklıkent Kayak Merkezi, Antalya’ya 45 km mesafede ve Torosların zirvesinde bulunmaktadır. Gün içerisinde iki farklı mevsimi aynı anda yaşama özelliğine sahip, benzersiz bir yer olak kayak merkezinin yamaç sayılabilecek kısımlarında kar kalınlığı 100 ile 230 cm arasında değişkenlik gösterirken zirvede ise kar kalınlığının 5 metreyi bulduğu bilinmektedir.

Zeytintaşı Mağarası : Antalya’nın Serik ilçesine 15 km mesafede yer alan Akbaş Köyü sınırları içerisinde bulunan mağara, 14 metre derinliğe sahip ve sarkıtlar ve dikitler ile donatılmış durumdadır. Bir görevli eşliğinde gezilmeye izin verilen mağara içerisinde sarkıt ve dikitlere dokunmak kesinlikle yasaktır.

Arykanda Antik Kenti Finike -Elmalı yolu üzerinde bulunan ve Bey Dağları’na yaslanmış olan antik kent, 1838 yılında keşfedilmiş ve yapılan kazı çalışmaları sonucunda, antik kentin tarihinin antik çağa kadar uzandığı anlaşılmıştır. Yaklaşık olarak 4.000 yıllık bir tarih sahip olduğu düşünülen antik kent, günümüzde bir açık hava müzesi görünümündedir ve Teras duvarları, tiyatro, merdivenli sokaklar, Hellios Tapınağı, bazilika, hamamlar, anıtsal mezarlar ve agoralar gibi yapılar, günümüze kadar gelmeyi başarmış yapılar arasında yer almaktadırlar.

Kocain Mağarası : Ahırtaş Köyü sınırları içerisinde yer alan ve ulaşım açısından oldukça zorlu bir yolu olan mağara, şehir merkezine 58 km mesafede yer almakla birlikte uzunluğu hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir.

Pednelissos Antik Kenti : Serik ilçesi sınırları içerisinde bulunan antik kent, bodrumkaya tepesinin üzerinde kurulmuş bir Pisidia kentidir. Antik kent içerisinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda çıkarılan Suriye ve Finike kap kacakları, kentte yaşayan halkın kendi dönemleri içerisinde yakın çevreler ile iyi ilişkiler kurduklarını göstermektedir. Antik kent içerisinde günümüzde, tapınaklar, hamamlar, alabastron kabartması ve kutsal alan kalıntıları gibi kalıntılar, günümüze kadar gelmeyi başaran antik kent parçalarını oluşturmaktadırlar.

Soura Antik Kenti : Demre ilçesine 6 km mesafede yer alan antik kent, küçük bir akropole sahip olmakla birlikte etrafı surlarla çevrilmiş bir Likya kentidir ve güneş tanrısı olan Apollon’un kehanet merkezlerinden birisi olarak bilinmektedir.

Antalya Müzesi : Antalya’nın Konyaaltı ilçesi sınırları içerisinde yer alan müze, 5000 civarında eserin sergilendiği ve 25.000 civarında eser sergilenmeden korunuyor olması nedeniyle Türkiye’nin en zengin müzelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Müze; 14 sergi salonu, heykel ve diğer eserlerin sergilendiği bir açık hava galerisinden oluşmaktadır.

Aspendos Tiyatrosu : 2000 yıllık bir tarihe sahip olmasına rağmen günümüze kadar gelmeyi başarmış olan ve dünyaca bilinen bir antik tiyatro özelliğini bünyesinde barındıran Aspendos Tiyatrosu, Romalılar döneminde inşa edilmiştir ve her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilmektedir. Rivayete göre; Eski zamanlarda Aspendos Kralı'nın bir zamanlar çok güzel bir kızı varmış. Herkes onunla evlenmek istermiş. Kral da kızını kime vereceğini bir türlü bilemezmiş. Sonunda bir yarışma düzenlemiş. “'Kim halkımız, kentimiz için en yararlı şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim" diye ilan eder. Bunun üzerine iki kardeş büyük yapılar inşa ederler. Birisi çok büyük bir su kemeri yapar, diğeri de Aspendos Tiyatrosu'nu. Kral su kemerine bayılır ve kızını tam o kardeşe verecekken bir fısıltı duyar: "Kral kızını bana vermeli”'. Kral, Aspendos Tiyatrosu'nun öteki ucundan seslenen diğer kardeşe bakakalır ve tiyatronun akustiğine hayran kalır. Kızını da bu kardeşe verir.

Kızlar Sivrisi : Antalya'nın Elmalı ilçesinin güneybatısında kalan ve 3070 metre yüksekliğe sahip olan dağ, Beydağlarının en yüksek noktasını oluşturmaktadır. Efsaneye göre; birbirlerine düşman iki kralın çocukları birbirlerine aşık olur ve kral babalarına durumu açıp evlenmek isterler. İki kral da bu birlikteliği istemez ve karşı çıkarlar. Fakat prens ve prenses ayrılığa daha fazla dayanamayıp birlikte kaçmaya karar verirler. Prenses buluşacakları Kızlar Sivrisi Dağına çıkarak prensi beklemeye başlar. Yalnız prens yolu karıştırır ve başka bir tepeye çıkar. Oradan birbirlerini görürler ve prens tekrar prensesin yanına gitmek için yola koyulur ancak o zamandan sonra ikisinden de haber alınamaz.

15 Haziran 2019 Cumartesi

Anıtkabir: Ata'ya Ziyaret

Daha önce küçük yaşta gittiğim Anıtkabir'i o zaman ne kadar gezsemde fazla hatırlayamadığım için 06/09/2018 tarihinde tekrar gittim ve daha rahat gezip daha fazla bilgi edindim. Öncelikle Anıtkabir'e giriş kesinlikle ücretsiz ama tabii yoğun bir güvenlik önlemi olduğu için girmek öyle kolay olmuyor. Yada benim iki gidişimde de bir hayli kalabalık olduğundan daha fazla bekledik girişte. İlk giriş kapısından o resimlerde gördüğümüz Anıtkabir'e yani direkt kendisine gitmek için bir 100-150 metre civarı yürüyoruz. Sonra Anıtkabir'in geniş meydanına varıyoruz. Burası bence insanların en çok fotoğraf çekildiği yer. Çünkü Anıtkabir'i net olarak alıyor.


   İçeri girdiğimizde Atatürk'ün mezarı bizi karşılıyor. Aslında bu mezar değil. Asıl mezarı ve naaşı Anıtkabir'in altında bir odada mumyalanmış bir şekilde tutuluyormuş. Bu sadece bir büst aslında. Mezarın olduğu bölümden müzenin olduğu yere, Atatürk'ün eşyalarının olduğu yere ve Atatürk'ün güzel ve bir o kadarda güzel olan fotoğraflarının olduğu yere geçiyoruz. Müzede anlatılamayacak kadar çok güzel bilgiler ve özel eşyalar var. Onları anlatmak istemiyorum. Çünkü bence onları orada, o duyguyu yaşarken görmeniz gerek. Atatürk'ün eşyalarının olduğu yerde çok büyüleyici. Onun kıyafetlerini, sigara tabakalarını, bastonunu, ayakkabılarını görmek gerçekten tarif edilemez bir duygu. Burada beni en çok etkileyen eşyalardan biride öldükten sonra içi doldurulup oraya konan Atatürk'ün Fox isimli köpeği. Atatürk'ün fotoğraflarının olduğu yere geçmeden bir anektod paylaşmak istiyorum. Atatürk' ün eşyalarının olduğu yer dahil birkaç yerde daha ne yazık ki fotoğraf ve video çekmek yasak. Nedenini sordum ama söylemediler. Atatürk'ün fotoğraflarının olduğu yer çok güzel ve özel. Ama burada beni çok etkileyen birşey oldu.Yürüme engelliler için asansör tarzı bir mekanizma vardı gerçekten çok takdir ettim. Burdan çıkınca son olarak Atatürk'le ve Anıtkabir'le ilgili eşyalarının satıldığı ve yanlış hatırlamıyorsam gelirinin Atatürkçü Düşünce Derneğine bağışlandığı satış bölümüne geçiyoruz. Ama geçmeden yol üstünde Atatürk'ün okuduğu 2,000 üzerindeki kitapların bulunduğu bir kütüphaneden geçiyoruz orasıda çok büyüleyiciydi. Son olarak herkesin bildiği askerlerin nöbet değiştirme gösterisi ve o askerlerin hiç kıpırdamadan beklemesi sahiden takdire şayan bir hareket. 

    Bence benim orada gördüğüm Japon'lar gibi Türk olan olmayan dünyadaki herkesin gidip Ulu Önderi mutlaka ziyaret etmesi gerekiyor. Eğer ömrüm yeterse kesinlikle tekrar gideceğim.

Doğukan TÜRKMENLİ

1 Haziran 2019 Cumartesi

KapalıÇarşı (Nerede, Tarihi, Özellikleri, Gezi)

Sıradaki durağım Nuruosmaniye'deki Kapalı Çarşıydı. Buraya gelmemin 3 sebebi vardı, ilki burayı dolaşmak ikincisi alışveriş yapmak üçüncüsü ise buranın tarihi havasını solumaktı yani bilgiler almak. Kapalıçarşı'nın önündeydim ve üst tarafta Osmanlı turasıyla bizi karşılıyordu. İçeriye adımımı attım, heryerin de bir giriş ucu vardı içi ( Grand Bazzar ) denilecek kadar büyüktü ve eskiydi, burası tarihi biryer olduğu için turistlerinde akın ettiği bir yerdi. Çin'den tut Alman' ına kadar.  Aldığım bilgilere dayalı 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet   buranın inşaatına başlamış olan padişahtır. Kapalı Çarşı Kanuni Sultan Süleyman zamanında en büyük haline ulaşmıştır yani 3600'e aşkın dükkanlarla Dünyanın en büyük hanı ünvanını almıştır ve burası alışveriş merkezidir. Burası ilk olarak ahşapla daha sonra mermer taş ile düzenlenmiştir. Buranın açılmasının sebebi Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u   fethettikten sonra Ayasofya Camii'nin parasını karşılamak için yapılan projedir. Bu nedeniyle kapalı çarşı Osmanlı'nın bir kalbi gelir kaynağı olmuştur. Burasıda turistler için ilgi   çekici  bir yer olmuştur. 



Kapalıçarşı'da Alışveriş

Karnımız açtı. Cebecihan'a gelip burada kahvaltımızı yaptık ( restorant ) kahvaltıdan sonra bir kahve içtik konuşup kalktık ve dolaştık Kapalıçarşı gerçekten büyük bir  yerdi, mağazalarından, kumaşından tut halısına kadar bütün işler yer alır ve burada ( 76 Sokak ) bulunur.Bu sokakları buraya sığdırmak gerçekten güç işidir diye düşündüm ve burası gerçektende İstanbul'un bir organı olabilir diye düşündüm. Dolaştığım yerlerden biri ( Old Bazaar ) bu bölgede olabildiğince altın  malzemelerden, çanağından çömleğine kadar herşey bulunur. Buraya gelip ben buradan bir kolye almıştım piyasa değeri fazla pahalı olmadığı için ve çok üretimin yapıldığı için   neredeyse bu bölge ucuzdur kalitelisinden tut kalitelisine kadar malzemeler kapalı çarşıda yer alır. ( Old Bazaar ) bölgesinden çıktık akşam olmuştu akşam yemeğini yemek için   (Gelgor )adlı salona girdik orada yemeğimizi yedik  turşusu çok güzeldi ve güzel yemek yapıyorlardı. Bu bölgeden  kalktık eve gitmek için yola  koyulduk  Kapalıçarşıda kaybolmak elde değildir fakat yolu bilen için çok rahat ve gezilecek bir yerdir.

C a n   K a p l a n

28 Mayıs 2019 Salı

Ballıca Mağarası

Bir tatil günü Turhal'daki evimizden yaklaşık 20 km uzaklıktaki Ballıca Mağarası'na gittik. Pazar ilçesinde yer alan, adıyla adeta kendine çeken bir doğal güzelliktir Ballıca Mağarası.Dünya 8. harikası olması bakımından önemli bişey olduğu için Tokat'a gelip de gezilmesi gereken yerlerin başında gelmektedir. 


Ballıca Mağarası Hakkında Bilgi

Biletimizi aldıktan sonra biz kış ayında gitmiştik dışarı soğuktu ama içeriye girdiğimizde nerdeyse hamam kadar sıcaktı. Mağara içerisinde Osmanlıya ait birçok yapıtta içermekteydi. Dış duvarda ise Tokat halkı bu araya yaklaşık 600 bın civarında masraf etmış yazıyordu. 1915 yılında sanırım halka açık hale gelmiş bir yer olmuş. 
Mağaradaki güzellikleri aslında pek fazla göremedik çünkü yetersiz ışıklandırma vardı daha kısık ışıktaya belli olmuyordu eserler aslında hiç zevk aldımda denemez çünkü bi yerden önce eserlerine bakıp insanın içinde bi his uyanması gerekir . Bende gerçekleşmedi çünkü yetersiz ışıklandırma yüzünden . Ayrıca mağarada flaşla rersem çekmek yasak.


Ballıca Mağarası Tarihi

Ballıca Mağarası’nın varlığı 3.4 milyon yıl öncesine dayanıyor. 1995’te turizme açılan, uzunluğu yaklaşık 700 metre ve 95 metre yüksekliğe sahip olan Ballıca Mağarası’nın ziyarete açık toplamda 8 salonu bulunmaktadır. Her salonun ayrı bir güzelliği ve de özelliği var. Mesela girişin hemen ardında bulunan Havuzlu Salon’da sıcaklık daha yüksek, nem oranı ise daha düşük ve bu sebeple de bu kısımda pul pul bir görünüm mevcut. Büyük Damlataşlar Salonu mağaranın en geniş alanı oluşturmakta ve burada mağara incileri ile kaplı küçük havuzlar oldukça dikkat çekmektedir. Bu salondan sonra da yürüme yolunu takip ederek; sarkıt, dikit ve küçük havuzlardan oluşan Çamurlu Salon’a, mağaranın en üst noktasında bulunan ve en yaşlı salonu olan Fosil Salon’a, mağaranın en genç salonlarından olan ve yarasalara ev sahipliği yapan Yarasalı Salon’a ve diğer salonlara ulaşabilime imkanı var. Mağaranın dikkat çekiçi bir başka yanı ise yarasalarında çokça yer almasıdır. Biz gezimizde güzel bir vakit geçirdik. Hepinize şimdiden iyi gezmeler dilerim.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       Mehmet Ali Gerçek

18 Mayıs 2019 Cumartesi

Galata Kulesi (Tarihi, Özellikleri, Giriş Ücreti, Nerede)

Galata Kulesi
İstanbul’un simgelerinden birisi olarak kabul edilen ve İstanbul’un en güzel seyir noktalarından birisi olan Galata Kulesi, dünyanın en eski kulelerinden birisidir ve Bizans İmparatoru Anastasius tarafından Fener Kulesi olarak ahşaptan yaptırılmış ancak 1349 yılında, Cenovalılar tarafından Galata’yı çevreleyen surların başkalesi olarak kullanılmaya başlanmış ve İsa Kalesi olarak anılmaya başlamıştır. Haliç, İstanbul, Boğaziçi ve Asya kıtasının muhteşem manzarasına sahip olan Galata Kulesi, tarihsel süreci içerisinde, Hıristiyan savaş esirleri için barınak, rasathane, zindan, yangın gözlem eviolarak kullanılmış olmakla birlikte limanı ve şehri kontrol amaçlı gözetleme kulesi olarak da kullanılmıştır.

Galata Kulesi Hakkında Bilgi

Galata Kulesi, zaman içerisinde birçok yangın ve fırtına geçirmiş ve bu nedenle defalarca restore edilerek son restorasyonu 1964 tamamlanmış ve 1967 yılında tekrar kullanıma açılmıştır. 10 ton ağırlığında olan, 70 metre yüksekliğe, 9 metre iç çapa ve 14 metre dış çapa sahip olan kule, günümüzde orjinal yapılış amacıyla paralellik gösterecek şekilde manzara seyretme amaçlı olarak kullanılmaktadır. Galata Kulesi’nin en önemli özelliği ise; Hazerfen Ahmet Çelebi’nin kendi tasarımı olan kanatlar ile Üsküdar’a uçma girişimine ev sahipliği yapmış olmasıdır.
İstiklal Caddesi’nin sonunda bulunan Galata Kulesi ve çevresi, kafeleri, restorantları, dükkanları ve dinlenme alanları ile sürekli kalabalık bir noktadır. Peki eski zamanlarda etrafı hendekler ve surlar ile çevrili olan ve İstanbul’un gezilecek yerlerinin olmazsa olmazı olarak kabul edilen Galata Kulesi’nin içerisinde neler bulunur ve çevresinde neler yapabilirsiniz?
70 metre yüksekliğinde olan kulenin son iki katına kadar asansör ile çıkabilirsiniz ancak en üstte bulunan iki kata merdivenle çıkmanız gerekmektedir. Günümüzde, kulenin üstteki iki katında, küçük bir kafe, bir restorant ve bir gece kulubü bulunmaktadır. İstanbul manzarasına hayran kalacağınız kulenin en üst katında bulunan balkon oldukça dar bir alandır ki bu nedenle sadece tek yönde ilerleyebilirsiniz ve sürekli olarak kalabalıktır. Renkli İstanbul gecelerini tercih edenler için Galata Kulesi, kendisine özgü mistik atmosferi, manzarası, dansözleri, folklor ekipleri ve şarkıcıları ile İstanbul gece eğlencelerinin vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır.

Galata Kulesi Gezi Tavsiyesi

Galata’yı ve Galata Kulesi’ni keşfedilmeyi bekleyen bir tarih kitabı olarak düşünebilirsiniz. Çevresinde bulunan Büyük Hendek, Lüleci Hendek, Küçük Hendek sokakları ve tarihsel dokusu ile ziyaretçilerine farklı bir dünyanın kapılarını aralar. Kulenin etrafında yemek yiyebileceğiniz birçok restoran bulunmasının yanısıra kule çevresinde yer alan küçük dükkanlarda da orjinal ürünler bulabilmeniz mümkündür. Galata’ya geldiğiniz zaman alışveriş yapmadan dönmemenizi şiddetle öneriyoruz. Beyoğlu Tünel’i ile Karaköy arasındaki Galip Dede Caddesi üzerinde bulunan kule ve çevresinde, hediyelik eşyalar, rengarenk tasarlanmış lambalar ve tabakların yanısıra Türk Hamam Kültürünü yaşatan havlu ve mis kokulu sabunlar, almayı tercih edebileceğiniz hediyelik eşyalar arasında yer almaktadır.
Bunlara ek olarak; eğer sinagog meraklıları arasındaysanız ve Galata’ya kadar geldiyseniz Aşkenazi Sinagogu, Neve Şalom Sinagogu ve Tofre Begadim Aşkenazi Sinagogu’nu kesinlikle ziyaret etmenizi GezGez ailesi olarak tavsiye ediyoruz.

5 Mayıs 2019 Pazar

Muğla Gezilecek Yerler

Türkiye’nin en popüler tatil merkezlerine ev sahipliği yapan Muğla, tarihsel süreci içerisinde, ev sahipliği yaptığı uygarlıklar, binlerce yıllık tarihi ve doğal güzellikleri ile ziyaretçilerine, eşi benzeri olmayan fırsatlar sunmaktadır. Tatil beldeleri ile ünlü olan ve bir masal kenti olarak kabul edilen Muğla, dar sokakları, sıcakkanlı ve modern insanları, ahşap evleri, güler yüzlü esnafı, mavi bayraklı denizi ve sahil şeridinin yanısıra doğası ile Muğla, ziyaretçilerini adeta bir rüyada yaşıyor hissi verir.

Peki bir Muğla seyahatiniz sırasında, tatil ve eğlencenin merkezi Bodrum, ülkenin en çok turist çeken beldelerinden Marmaris, yamaç paraşütü tutkunlarının ilk adresi Dalaman, mavinin her tonunu bulabileceğiniz Milas ve tekne turlarının ilk duraklarından birisi olan Akyaka Gökova gibi tatil merkezleri dışında nereleri gezebilirsiniz?

Muğla'da Gezilecek Yerler

Sandima Köyü : Yalıkavak’ın tepesinde bulunan ve ilk yerleşim yerlerinden birisi olan köy, günümüzde terk edilmiş olmasına rağmen bir ressam ve bir heykeltraş olan çift tarafından yaşam haline getirilmiş durumdadır.

Gökgemiler Koyu : Kapıdağ Yarımadası’nın en özel koylarından birisi olarak kabul edilen koya, Fethiye’den ya da Hamam Koyu’nda kalkan tekneler aracılığı ile ya da dilerseniz 20 dakikalık bir yürüyüş sonrası ulaşabilirsiniz. Gökgemiler Koyu, doğal güzellikleri ve tertemiz denizi ile bir Muğla ziyareti sırasında görülmesi gereken yerler listesinde yer alması gereken noktalardan birisini oluşturmaktadır.

Loryma Antik Kenti : M.Ö.7. yüzyılda kurulmuş olan ve Muğla’nın en eski yerleşim alanlarından birisini oluşturan antik kent içerisinde, tarihi çok eski zamanlara dayanıyor olmasına rağmen akropolis, akropol, nekropol, üç büyük sarnıç ve Apollon kutsal alanının kalıntıları gibi sağlam olarak günümüze kadar gelen birçok kalıntı bulunmaktadır.

Sarıgerme Plajı : Eşsiz manzarası ve tertemiz suları ile Ortaca’da bulunan ve eski adı Osmaniye olan mavi bayraklı plaj, 7 km uzunluğunda oldukça geniş bir kumsala sahiptir.

Ekincik Koyu : Köyceğiz ilçesinde bulunan koy, tertemiz denizi ve eşsiz havası ile tekne turlarının uğrak noktalarından birisini oluşturmaktadır.

Yerküpe Mağarası : Yatağan ilçesi sınırları içerisinde yer alan mağara, tek bir galeriden oluşmasına rağmen sarkıtları ve dikitleri ile mistik bir atmosfere sahip durumdadır.

Muğla içerisinde ziyaret edebileceğiniz cami ve kiliseleri ismen belirtmek gerekirse; şehir merkezinde bulunan ve , Esseyit Şucaeddin tarafından 1493 yılında yaptırılan Kurşunlu CamiiMuğla’nın en büyük camilerinden biri olarak kabul edilen ve 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılan Ulu Camii, şehir merkezinde bulunan ve 1565 yılında Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılan Şeyh Camii, Milas’ın Hacı İlyas Mahallesi’nde bulunan ve 1330 yılında, Şucaaddin Orhan Bey tarafından yaptırılan Hacı İlyas CamiiMilas’ın en büyük camisi olarak kabul ediline ve 1378 yılında inşa edilen Ulu Camii, 1394 yılında, Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından yaptırılan Firuzbey Camii, Milas kentinin ortasındaki Hisarbaşı Tepesi’nde bulunan Belen CamiiMilas’ın Hacıapti Mahallesi’nde bulunan ve 1737 yılında, Abdülaziz Ağa tarafından yaptırılan Ağa Camii, 1375 yılında, Ahmet Gazi tarafından yaptırılan Ahmet Gazi Medresesi ve Türbesi, Panagia Pirgiotissa Kilisesi olarak da bilinen ve Fethiye’nin Kaya Köyü sınırları içinde bulunan Aşağı Kilise ve Taxiarthis Kilisesi olarak da bilinen ve Fethiye’nin Kaya Köyü sınırları içinde bulunan Yukarı Kilise şeklinde sıralama yapılabilir.

Muğla içerisindeki koruma altındaki alanları ismen belirtmek gerekirse; Marmaris Milli Parkı, Saklıkent Milli Parkı, Sırtlandağı(Halep Çamı) Tabiatı Koruma Alanı ve Kıdrak Tabiat Parkı şeklinde sıralama yapılabilir.
Muğla içerisinde ziyaret edebileceğiniz kaplıcaları ismen belirtmek gerekirse; Sultaniye Termal Turizm Merkezi, Köyceğiz Gölü’nün Dalyan Kanalı ile birleştiği noktaya yakın bir yerde bulunan Gel Girme Çamur BanyosuBodrum’a 7 km mesafede bulunan Bodrum Karaada KaplıcasıFethiye’ye 35 km. mesafede, Saklıkent yolu üzerinde Girmeler (Gebeler) köyüne 100 m. mesafede bulunan Girmeler Kaplıcası ve Dalaman Havalimanı’na 6 km. mesafede bulunan Dalaman İncebel Thermemaris Kaplıcası şeklinde sıralama yapılabilir.

Muğla içerisinde ziyaret edebileceğiniz plajları ismen belirtmek gerekirse; “Tanrının Dünyaya Bağışladığı Cennet” olarak tanımlanan ve 3 km’lik bir kumsala sahip olan Ölüdeniz, Belceğiz’in 3 km. Güneyinde bulunan Kıdrak, Ölüdeniz’den 5-7 km. uzaklıkta, etrafı ortalama 350 m. yükseklikte dağlarla çevrili olan Kelebekler Vadisi, Fethiye’ye 50 km. mesafede bulunan Saklıkent, Marmaris’e 30 dakikalık bir mesafede bulunan Cennet Adası, akvaryumu andıran yeşili ve turkuvaz rengiyle Fosforlu Mağara, Marmaris’e 10 km mesafede bulunan İçmeler, Marmaris’e 21 km. Uzaklıkta bulunan Turunç, Marmaris’e 2 km. Mesafede yer alan Günnücek, Marmaris’e 8 km mesafede bulunan Yalancı Boğaz, Bodrum’a 25 km. Mesafede bulunan Güvercinlik, Bodrum’a 5 km mesafede bulunan Torba, Bodrum’un 13 km. kuzeyinde yer alan Gölköy, Bodrum’a 18 km. Mesafede bulunan mandalina bahçeleri ile ünlü olan Gündoğan, Bodrum’a 18 km. uzaklıkta yer alan Yalıkavak, Bodrum’un en eski yerleşim birimlerinden birisi olan Gümüşlük, Bodrum’a 23 km. Mesafede bulunan Kadıkalesi, adını ünlü Türk denizcisi Amiral Turgut Reis’ten alan Turgutreis, Bodrum’a 13 km. Mesafede yer alan Akyarlar, Bodrum’a 14 km mesafesi olan ve mandalina bahçesi ile ünlü Ortakent, Bodrum’a 10 km. uzaklıkta bulunan ve maviyle yeşilin birleştiği en güzel köşelerden birisi olarak kabul edilen Bitez ve Fethiye’ye 30 km. Uzaklıkta bulunan Göcek şeklinde sıralama yapılabilir.

Amasra'da Ne Yenir?

Amasra ’ya geldiyseniz eğer yemeden dönmemeniz gereken en temel yemek tabiki balıktır ancak bununla birlikte yemeden dönerseniz pişman olurs...